31 Aralık 2010 Cuma

MUTLU YILLAR

Herkesin yeni yılını en içten dileklerimle kutlar mutlu yıllar dilerim. Bu arada bu akşam ki tiremisum hayatımdaki en kötü şekilli tiremisu oldu :) Gülsem mi ağlasam mı? Gülüyorum hem de çok ne şans?

30 Aralık 2010 Perşembe

Yılbaşı Menüm :)












Bu sene ilk defa yılbaşında ailemizle olacağız işte bu yüzden bir yerlere gitmek yerine yeni evimizde hep birlikte olalım istedik. Eee bu durumda yeni yıla özel hazırlıklar yapmak gerek değil mi?Geçen haftalarda internet başında kısa bir araştırma yaptım veee (damla sakızlı herşeyi çok seven biri olarak) bana farklı görünen şu tarife rastladım: Damla Sakızlı Lorlu Kurabiye. Tabi ki aklımın bir köşesine yazdım yılbaşı gecesinde yapmak için. Dayanamayıp bu akşamdan yaptım daha tadına bakmadım ama kokusu beni büyüledi, evim mis gibi damla sakızı kokuyor :) Eşim ne zamandır 'ne zamandır tiramisu yapmıyorsun canım, yapsan da yesek' diyip duruyordu. Bunu fırsat bilip hem de ne yapacağımı düşünmeme gerek kalmadan yaş pastayı da aradan çıkarmış oldum tabii onu yarın hazırlayacağım.Gelenektir bizde tam 00.00'da tatlı birşeyler yenir ki o yıl boyunca ağzımızın tadı bozulmasın, gelenek işte. Ben de bu vesileyle yaş pasta yaparım hep. İşte böylece tatlılarım Tiramisu ve damla sakızlı lorlu kurabiye.
Yılbaşı hindisiz olmazmış hindi aldık.Açılışı domates çorbasıyla yapmayı düşünüyorum ardından fırında sebzeli hindi ve pilav.Tabi ki yeşil salata, avakado salatası da yapacağım.

Yemek sonrası pastası, tatlısı, meyvesi, çerezi derkeeeenn geceyi bitiririz heralde:)

Çok mu karıştırdım yoksa ama ne yapalım yerli malı misali böyle olur ya yılbaşı geceleri. Evde kutlamak isteyen arkadaşlara örnek mönü olur belki dedim bilmem beğenir misiniz?





27 Aralık 2010 Pazartesi

Doğan CÜCELOĞLU

Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlemiş olduğu 'Aydınlık Bir Gelecek İçin Aile İçi İletişim ' konulu konferansa Prof. Dr. Doğan CÜCELOĞLU katıldı. Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı'nca düzenlenen aile, çocuk , kişisel gelişim, sınav kaygısı gibi konuların işlendiği 'Aile Konferansları' dizisinin Aralık ayı konuğu idi Doğan CÜCELOĞLU. Daha önce de Üstün DÖKMEN'in konferansına katılmış olan annemin deneyimlerinden yararlanıp salonda yer bulabilmek için erkenden gittik. İyi ki de öyle yapmışız, AKM Aspendos salonu doldu, taştı, merdivenlerde izleyenlerin yanı sıra Doğan CÜCELOĞLU'nun sahneye davet edip oturmalarını sağladığı kalabalık bir grup da vardı. Yani salonda koltular,merdivenler ve sahne dahil her yer doluydu. Biz ön sıralarda bir yer bulabildik, şanslıydık ee ne de olsa erken geldik dimi. Konferans öncesi, ilginin yoğun olması sebebi ile bazı tatsızlıklar yaşanmadı değil. Konumuz iletişimken ve biz daha en başından bunun örneklerini yaşıyorsak bu konferansa gerçekten ihtiyacımız olduğunu bir kez daha anladım. Bir kere bu tür organizasyonların yapılmasının ve bundan tüm halkın faydalanabiliyor olmasının ne kadar mükemmel olduğunu zaten söylememe gerek yok. Ama konferans öncesi yaşananları gördükten sonra hele de bu tartışmaları başka yerlere çekmek isteyenleri gördükten sonra hiç olmazsa sembolik bir fiyata bilet satışı yapılsa da herkesin yeri belli olsa demedim değil hani.
Gelelim konferansa; gittiğime değdi mi EVET hem de FAZLASIYLA. Bazen hüzünlendim, bazen de gülümsedim aslında ne kadar acı olan ve farkında olmadan yaptığımız onca yanlışa... Ders çıkardım ,kendi payıma düşeni almaya çalıştım. Kulağıma küpe olsun dedim, birşey yaparken artık aklıma gelsin de kendimi frenleyeyim dedim, aklımın bir köşesinde yer etsin dedim, yazdım bir bir akıl defterime. Çok çok çok can alıcı nokta vardı Prof.Dr. Doğan CÜCELOĞLU'nun sözlerinde. Siz de böyle bir fırsat yakalarsanız sakın kaçırmayın mutlaka gidin derim , gidin de şöyle bir gözden geçirmek fırsatı bulun hayatınızı, kendinizi, eşinizi, doğacak bebeğinizi, çocuklarınızı,işinizi, ailenizi, varlığınızı...
Çok teşekkür ederim Doğan CÜCELOĞLU'na, bana yeni bir bakış açısı kazandırdığı ve yeni ufuklar açtığı için.

24 Aralık 2010 Cuma

1. Antalya Konyaaltı Kitap Fuarı






Evet 1. Antalya Konyaaltı Kitap Fuarı 16-19 Aralık tarihlerinde gerçekleşti. Maalesef bu etkinliği önceden duyurabilme fırsatım olmadı.Ama izlenimlerimi paylaşmak isterim. Reklam panolarında gördüğüm zaman kesinlikle gitmem gerek demiştim.İstanbul'da yapılan kitap fuarını tv de görüp iç geçirdiğim günlerdi. Nitekim böyle etkinlikleri kaçırmak istemeyen ailemle birlikte gittik.Fuarda öğrencilerin kompozisyon, hikaye ve resimlerinin yer aldığı 'DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK KİTABI' büyük ilgi gördü.Yukarıdaki resimler size biraz fikir verebilir.Ayrıca benim çok hoşuma giden ve çok iyi düşünülmüş bir diğer konuda emeğe saygı yani 'korsan kitap'. Bu konuya da mizahi bir bakış var , resimde de görüldüğü gibi...
Bir de anı defteri koymuşlar, çok da iyi yapmışlar e ben de üzerime düşeni yapıp içimden gelenleri yazdım. Ne mi yazdım e Başlangıçlar Üzerine...:)


29 Kasım 2010 Pazartesi

Görüşemediğimiz Zamanlarda Okuduklarım


'Senden Başka Yok', 'Pasaklı Tanrıça' tadındaydı. Kitabın üzerinde de yazdığı gibi bu derece yürek burkan bir hikaye bu derece komik bir dille anlatılamazdı.Bana biraz 'Not: Seni Seviyorum' filmini anımsattı.Akıcı bir dili var.Daha sonra ise 'Bir Gün' isimli kitabı okudum.Çok fazla yorum yapmak istemiyorum.Hala ülkemizde çözemediğimiz sorunları hikayeleştirmiş. Kitabı okuduktan sonra internette hakkında çok fazla yorum buldum,yayınlandığı tarihte üzerinde çok konuşulmuş ve hala kitabı okuyanlar tarafından üzerinde konuşulup tartışılmakta. 'Bir Çatı Altında'adlı kitap ise Kerime Nadir tarafından yazılmış.İkinci el kitap merakıma yenik düştüğüm sıralarda eşim almıştı bana .
Hoştu ben nostalji sevdiğim için belkide beğendim. Çok sürükleyici olduğunu söyleyemem ama kendine has bir kitap,dili ise Türk filmi tadında.








1 Ekim 2010 Cuma

Yaza sığdırdıklarım...



Yaz tatilinde,daha önceki yazımda da anlattığım o yoğunluğun arasında okuyabildiğim üç kitap; Sırrını Keşvet, İstanbul Hatırası ve Pasaklı Tanrıça. Sırrını Keşfet; Secret tadında insanı motive eden, pozitif elektrik veren ve olumlamalar yaptıran bir kitapken İstanbul Hatırası, İstanbul hakkında birçok şeyi öğrenmemi sağladı. Pasaklı Tanrıça ise romantik komedi Amerikan filmi tadında bir kitaptı. Üçü de oldukça sürükleyici yaz kitaplarıydı tavsiye ederim.Özellikle İstanbul Hatırası'nı kesinlikle okuyun derim. Sevgiyle kalın.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Sonunda 'Ev'lendik :)

Aylar sonra yeniden MERHABA! Veda ederken şöyle demiştim 'Düzenimi kurayım herşeyi anlatacağım.' Henüz tam olarak düzen kurduğum söylenemez ama çok ara verdiğimden ve vicdanım baskı yapmaya başladığından artık dayanamayıp ilk fırsatta bu satırları yazmaya başladım. Herşeyi en başından anlatmam gerekirse yaz başındaki tatlı telaşımın sebebi;öğretmenlik mesleğine başladığım ilk günden beri hayalim, memleketim Antalya'ya tayin olmaktı ve sonunda hayalim gerçek oldu.Evet yeni görev yerim Antalya.Mutluluğum çok büyük, heyecanım da öyle. Fakat bu durum artık kalıcı bir düzen kurmayı da gerektiriyordu. İşe hayalimdeki özelliklere sahip bir ev aramakla başlamak gerekiyordu. İki, iki buçuk aydır, günlerce, kan ter içerisinde kalarak, gördüğümüz her 'SATILIK' ilanını aradık.Sabırla,azimle ara sıra umutsuzlukla ama daha çok umutla. Tüm bu yorucu sürecin ardından başlıkta yazdığım gibi 'sonunda 'ev'lendik :)' Anlatması uzun sürecek bu yoğun süreçleri hatırlamak istemeyerek kendimi bulutların üzerine bırakıyorum.Çok mutluyum. Allah gönlümüze göre verdi.Evimizin son hazırlıkları da tamamlandıktan sonra taşınacağız inşallah.Tüm bu olanların yanında okulların açıldığını ve eşimle birlikte aynı zamanda okula da gidip geldiğimizi hesaba katarsanız gerçekten çok yoruluyoruz.Dinlenmeden tatilsiz geçen bir yaz tatili döneminin ardından amacımıza ulaşmanın mutluluğu ile yorgunluğumuzu atıverdik bir kenara. Bir de taşınmayı başarırsak değmeyin keyfimize. Darısı tüm isteyenlerin başına.
İşte başımdan geçenlerin,yoğunluğumun özetinin özeti bu. Kısaca çok yorulduk ama değdi.Artık daha sık yazabilirim, bir daha bu kadar ara vermemeyi hedefliyorum. Sevgiyle, sağlıkla kalın.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

VEDA

En son yazdığım gibi o kafdar hızlı akıyor ki şu an hayatımbir türlü fırsat bulup anlatamıyorum olanları. Bir veda bile edemeden tatile girdik. Neyse ki sonunda yolum bir internet kafeye düştü. Şimdilik sadece iyi tatiller diliyorum herkese... Yeni düzenimi kurar kurmaz da anlatacağım herşeyi. Sevgiyle kalın...

25 Haziran 2010 Cuma

Aaaahhhhh ah


O kadar uzun zaman oldu ki yazamayalı içimdekileri, hayatımdaki değişiklikleri paylaşamayalı. Ama şuyoğunluklar bir durulsun anlatacağım herşeyi :)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Türkiye'nin ilk ve tek anasınıfı trampet takımın sanırım ben kurdum.

Türkiye'nin ilk ve tek anasınıfı trampet takımın sanırım ben kurdum. Bu sadece bir deneme çekimiydi tamamını çekemedim maalesef.Bilmem nasıl oldu?

20 Mayıs 2010 Perşembe

GEZİ NOTLARI-1 MUĞLA

Akyaka dönüşü, bir pazar öğleden sonrası uğradığımız Muğla'da zamanı en kaliteli nasıl geçiririz derken gördük Muğla Kültür Evi'ni. Söylenecek çok şey yok aslında, benim gibi eski zamanları ve yaşanmışlıkları sevenlere, gerisi resimlerde :)

4 Mayıs 2010 Salı

GEZİ NOTLARI-1 AKYAKA

Uzun zamandır çalışıyor olmanın verdiği yorgunluk, baharın bir türlü gelmek bilmemesi, havanın bir güneşli bir yağmurlu halleri vb. sebeplerle bunalmış ve tatil moduna erken girmiştik ki soluğu Muğla/Akyaka'da aldık. Tüm hava tahminleri yağışlı gözükmüşken ve sağanak bir yağmur-dolu karışımına yakalanmışken gözümüzü karartıp çıktık yola. İyi ki de çıkmışız, Akyaka'da güneşin ve denizin tadına vardık.

Uzun zamandır planlanan ama işlerden dolayı fırsat bulunamayan, hatta ve hatta öncesinden neler yapılacağının listesi bile hazırlanan iki günlük Akyaka tatili sonunda anı defterimizde yerini aldı. Hem de tüm yağış tahminlerine inat güneşli ve mavi-yeşil.

Neler mi yaptık?Merak etmeyin hepsini anlatacak size Akyaka'yı bir güzel tanıtacağım. Biz Akyaka'nın meşhur Kadın Azmağı kıyısında yer alan otellerden birini tercih ettik. Cuma akşamı yerleştiğimiz otelde, cumartesi sabahı lezzetli ve doyurucu bir kahvaltı yaptıktan sonra Akyaka'yı Keşif Turu'na çıktık. Tabi ki yapılacaklar listemde bol bol fotoğraf çekmek vardı ve hemen başlamak gerekliydi. İlk işimiz malum ani yapılan bir yolculuk olduğu için fotoğraf makinamın dolu olan hafıza kartını bir fotoğrafçı bulup boşaltmak olmalıydı. Kapalı olan fotoğrafçının yerine bir internet kafe sahibi yardımcı oldu bize. Hafıza kartının boşaltılmasıyla çekimler başladı. Tatil boyunca havasına ve doğasına hayran olduğum Akyaka'da yaklaşık 80-100 adet fotoğraf çektim. Gerçekten çok doğru bir seçimmiş Akyaka.

Bir güne çok fazla şey sığdırdık. Akyaka'nın merkezinden Çınar Plajı'na uzanan yolu yürüyerek başladık. Bu sırada her yerde güzel, sıcak ve zarif duruşuyla sizi Akyaka'ya hayran bırakan evlerden, apartlardan söz etmeliyim. Ev ve apartlara hayranlıkla bakarak yürürken yönümüzü sahil yoluna çeviriyoruz. Ormanın içinde yaptığımız kısa yürüyüşün ardından deniz ışıl ışıl kendini gösteriyor. Tam sahil kenarındaki hoş kafelerden birinde kahve molası vermeyi düşünürken sağ tarafa doğru devam eden bungolowların olduğu kamp alanına yöneliveriyoruz. Bu keyifli yürüyüş sırasında çadır kamplarını ve bungolowları, bir tarafımız ihtişamlı ağaçlarla, diğer tarafımız yanar döner denizle çevrili yoldan izliyorve sahile inen merdivenlere doğru yöneliyoruz. İhtişamlı ormana arkamızı dönüp, havasını hala derin derin içimize çekerek ve güneş ışıklarından yanar döner denizi izleyerek sahil kenarına iniyoruz. Cuma gecesi otelde yediğimiz harika yemeğin ardından deniz havası almak için geldiğimiz sahil, gündüz denize giren insanlarla dolmuştu. Hafta sonu denizin ve güneşin tadını çıkarmak isteyen herkes oradaydı. Biz de artık kahve molasının vaktinin geldiğini düşünerek tümü gibi denize sıfır bir kafeye oturduk. Kahvemizi yudumlarken içimi ısıtan güneş ve beni neşelendiren, denize giren insan manzarası eşimle yaptığımız güzel sohbete eşlik etti. Tabi kısa bir süre sonra malum bademcikleri hala biraz şiş olan ben ve sevgilim denize sadece ayaklarımızı sokmakla yetinecek ve dalgalar ayağımıza vura vura tüm sahili yürüyecektik. İşte bu tatlı yürüyüşün sonu Azmak Turu'na bağlandı. O müthiş tekne turunu daha fazla anlatmak isterdim ama bu güzelliği fotoğraflarla anlatmayı tercih ettim. Eee artık acıktığımızı hissedip Akyaka'da yenmeden geri dönülmemesi gereken 'balık ekmeği' denemeye gittik. Çok da memnun kaldık. Ekmek arası mezgit... (Pazar günü yine yedik :)))

Daha neler mi yaptık?Cuma akşamı başlayıp pazar öğleden sonraya kadar kaldığımız Akyaka'da;

Hamle Hotel, Golden Roof, Mevsim Lokantası, Vız Vız, Spıca Cafe uğrak yerlerimiz oldu.

Gezi Notları'nın ikinci durağı Muğla oldu. Orada neler yaptığımı yakında paylaşacağım

Sevgilerimle...

29 Nisan 2010 Perşembe

ÇİLEK ve PUDRA ŞEKERİ

Bazen mutluluk bu olsa gerek diye düşünüyorum :) Çilek ve pudra şekeri... Hele ki benim gibi yemek yemenin bir tutku olduğunu söyleyenler için... Ama kim sevmez ki :)))

21 Nisan 2010 Çarşamba

??????

Mutluluk; sahip olduklarına şükretmekse eğer ve sahip oldukların biçim değiştirmişse ne yaparsın?

12 Nisan 2010 Pazartesi

ZEBRA KEK



Bu keki daha önce yemiş hatta nasıl yapıldığını bile duymuştum ama tarifini alıp denemek nasip olmamıştı. Blog arkadaşım http://sofrakeyfi.blogcu.com/ dan aldım tarifini. Gerçekten çok güzel tarifleri var, patlıcanlı börek tarifini de denedim çok hoştu. Dün sofrakeyfinin sayfaları arasında gezinirken buldum zebra keki. Misafirim de gelecekti akşama ama ben bildiğim annem kekini yapmayı düşünmüştüm ki tarifi görünce dayanamadım risk almaya karar verdim (laf aramızda severim böyle riskleri:)) ve eğer beceremez isem kendi kekimi yaparım diye rahatlattım kendimi ve geçtim mutfağa. Sağolsun çırpma, hızlı karıştırma işleri eğer evdeyse eşime kalıyor, birlikte yaptık. Ne olsa beğenirsiniz bi ara korktum desem yeridir kek tepsiden taşıyordu, güzel kabardı, tadı da süper oldu. Sevgili eşim bunun sebebini 'ee ben de sevgimi kattım' şeklinde açıklasa da sofrakeyfine teşekkür etmek gerek.Başka tarifler denedikçe yazacağım.

6 Nisan 2010 Salı

Sizde de böyle mi bu aralar?


Uzun zamandır yazmak nasip olmuyordu, üzülüyordum. Paylaşmak istediklerimin kimi çantamda A4 olarak birikmiş, kimi fotoğraf makinemde, kimi de tarifler listemde. İşlerimi biriktirmekten nefret ettiğim, planlı çalışmayı sevdiğim doğru ama bu aralar herşey yarım.
Yoğun tempoyla uzun süre devam edemiyorum. Mutlaka mola istiyorum. Herhalde bu aralar mola verdim? Yine de ekstra işler çıktı karşıma. Ani çıkan toplantılar, hadi okuldan sonra birşey yapalımlar derken, zaman akıp giderken ve benim işlerim yarım kalırken ben ancak bu satırlarla telafi edebiliyorum geçen zamanı.
En kısa zamanda, yine üretken kişiliğime kavuşabilmem dileğiyle...
Sevgilerimle :)

19 Mart 2010 Cuma

KUZEYİN OĞLU...


Ne güzel bir isim, programın anlamı. Karadenizde (dört sene de olsa) kalmış, oraları görmüş, oraları yaşamış olduğum için mi bilinmez çok seviyorum oraları ve aradan geçen uzun yıllardan sonra özlem gideriyorum Volkan Konak'la. Cuma akşamlarımızın vazgeçilmezi oldu 'Kuzeyin Oğlu' O gerçek bir 'Kuzeyin Oğlu', gerçek bir Karadenizli. O kadar güzel anlatıyor ki herşeyi, oraları, maviyi, yeşili, özlemi, hasreti, aşkı, sevgiyi, 'Karadenizi'. Televizyonun başından kalkmak istemediğim, reklamlara bile üzüldüğüm, en beğendiğim, hele bir de konuk sanatçı sevdiğim, beğendiğim biriyse değmeyin keyfime. Sevgili eşimin de bir 'Kuzeyin Oğlu' olması bunda etkenmidir bilinmez ;)

15 Mart 2010 Pazartesi

Bugünlerde 'Ben'...

Bugünlerde tanımak zor beni. Karmakarışık karışık. Mevsim gibi... Kararsızlık değil bu başka birşey mevsim gibi, hani bir türlü gelemedi ya bahar. Özlediğim ilkbahar. Bir gelse de kurtulsam, hala sonbahar gibiyim. Yok bana göre değil bu geçişler. Güneş istiyorum, enerji, 'netlik' ... Mutluluğum, yarına merakım, hayatımın attırdığı kahkahalar, hepsi, hepsi karıştı birbirine. Dedim ya mevsimden herhalde, bir gelse şu 'bahar' :)

8 Mart 2010 Pazartesi

TÜM DÜNYA KADINLARINA…

Böyle günlerin kutlanmasına karşıyım’ diyenlerden değilim, ‘senede bir gün kutlanmış, kutlanmamış ne önemi var?’ diyenlerden de değilim, hele ki bir bayan olarak ‘bunun hiçbir önemi yok’ diyenlerden asla değilim.

Ben tam tersine böyle günlerin ‘özel günlerin’ kutlanmasını gerekli buluyor, bu günlerin, insanların özel paylaşımlar içinde bulunması için gerekli olduğunu düşünüyor ve erkeklerin senede en azından bir gün, kadınların düşünülmesi, onlara verilmesi gereken değer ve duyulması gereken saygı konusunda kendilerini değerlendirme fırsatı bulması açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Sadece erkeklerin değil, kadınların kendilerini değerlendirmesi, kendi iç hesaplaşmalarını yaparak belki de hayatlarında yapacakları ya da uzun süredir yapmayı planladıkları değişikliklerin hatırlanması ve hayata geçirilmesi, kadın olmanın özelliğinin, güzelliğinin ve kutsallığının hatırlanması ve kadının kendini yenilemesi için bir alarm, bir hatırlatma, senede bir gün yapılan bir iç hesaplaşma olarak görüyorum.

Kadınların bu günü, etraflarındakiler tarafından hatırlanmayı bekleyerek geçirmek yerine kendi özlerine dönmek ve kendilerini dinleyebilmek için bir fırsat olarak görmelerini öneriyor, tüm bilinçli ve bilinçlenme yolunda olan kadınların kadınlar gününü kutluyorum.

Tabi ki kadın ya da erkek değil insan olarak bakmak gerek. Yukarıda yaptığım öneriler her insan için geçerli aslında, erkeklerde bunu doğum günlerinde yapabilirler mesela. Ama kadın olmanın özelliği, güzelliği ve kutsallığı tartışılmaz e hazır bir de kadınlar gününü bize hediye etmişler erkeklere ruhumuzu okşamak kalır. Bize her zaman güler yüz yeter, aşk yeter, değer yeter, yeter ki kıymet bilen olsun.

Sevgilerimle…

5 Mart 2010 Cuma

EYVAH EYVAH

Ata Demirer ve Demet Akbağ. Bu ikiliyi görünce filmi kesin izlemem gerektiğini düşündüm. İlk fırsatta gittim. Film güzeldi ama sanırım Ata Demirer'i daha önce izlememiş olanlar için daha eğlenceli olabileceğini düşünüyorum çünkü gösterilerinden aşina olunan tiplemeler vardı ve bana hiç yabancı gelmedi.Benim gibi önceki gösterilerini izleyenlere de mutlaka tanıdık gelecektir. Eğlenmek için gidilebilecek hoş bir film, güldüm ama 'Romantik Komedi' filminde olduğu gibi beni gerçekten gülme krizine sokacak kadar şaşırtıcı espriler yoktu.İzleyenlerden yorumlarını bekliyorum. Bakalım sırada hangi film var?

21 Şubat 2010 Pazar

Unutulmayan Slowlar


Bazen bir şarkı mutlu etmeye yeter insanı. Hele maziyi hatırlatıyorsa ve hatırlayınca gülümsediğin anılarsa bunlar...
Bazı albümler vardır, çocukluğunuzda ya da ilk gençliğinizde çok dinlediğiniz ve aradan çok uzun zaman geçtiğinde, günün birinde bir yerde denkgelip dinlediğinizde gülümsediğiniz ve baştan sona tekrar dinlemek istediğiniz. 'Anılar 9' benim için böyle bir albüm. Şimdi bile her dinlediğimde müziğiyle bütünleştiğim ve yaşamımdan bir parça gibi. Babamın sayesinde tanıştığım eşşiz albüm. Hala orjinal haliyle elimde ve en değerli köşemde.
Dinlemekten bıkmadığım, müziğiyle herşeyi hissettiğim...
'Anılar 9 Unutulmayan Slowlar'
Eğer hala dinlememiş olanlarınız varsa, hayatınızda dönem dönem dinlemek isteyeceğiniz ve unutulmazlarınız arasına girebilecek bir albüm. Hele ki orjinalini bulabilirseniz mükemmel olur, kasetten dinlemek albümü çok daha farklı kılıyor.
Dedim ya benden tavsiye, dinleyenlerin ve yeni dinleyecek olanların yorumlarını bekliyorum.
Sevgiyle Kalın

16 Şubat 2010 Salı

ROMANTİK KOMEDİ

Söylenebilecek çok fazla söz yok. Tek kelimeyle mükemmeldi.Gülmekten yoruldum diyebilirim. Eşimle birlikte sevgililer gününde izledik ve çok iyi bir seçim yaptığımızı düşünüyorum.Mutlaka gidin, sakın kaçırmayın.Çok eğleneceksiniz.

13 Şubat 2010 Cumartesi

SEDEF ÇİÇEĞİ

Mahkeme salonunda, seksen yaslarindaki yasli çiftin durumu içler acisiydi.Adam inatçi bakislarla, suskun ninenin aglamaktan iyice çukurlasmis gözlerini ve bikkin bakislarini süzüyordu.Hakim tok sesiyle, yasli kadina: "Anlat teyze, neden bosanmak istiyorsun?" Yasli kadin, derin bir nefes çektikten sonra bas örtüsüyle agzini aralayip, kisilmis sesiyle konusmaya basladi."Bu herif yetti gayri, 50 yildir bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda... Sessizlik, bu tür haberleri her gün manset yapan gazetecilerden birinin flasiyla bozuldu. Kim bilir nasil bir manset atacaklardi, yasanmis 50 yilin ardindan? Çok sayida gazeteci izliyordu davayi... Kadin neler diyecekti ? Herkes, onu dinliyordu. Yasli kadinin gözleri doldu ve devam etti: "Bizim bir sedef çiçegi vardi çok sevdigim... O bilmez... 50 yil önceydi.. O çiçegi bana verdigi çiçekler arasindan kopardigim bir yapragi tohumlamistim, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadi onlari yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya basladi.O zaman adak adadim. Her gece günes açmadan önce, bir tas suyla sulayacagim onu diye... Iyi gelirmis derlerdi. 50 yil oldu, bu herif bir gece kalkip bir kerede bu çiçegi ben sulayayim demedi. Taa ki geçen geceye kadar...O gece takatim kesilmis uyuyakalmisim... Ben, böyle bir adamla 50 yil geçirdim. Hayatimi, umudumu, herseyimi verdim. Ondan hiçbirsey görmedim. Bir kerecik olsun, benim bildigim görevlerden birisini yapmasini bekledim.Onsuz daha iyiyim, yemin ederim." Hakim yasli adama dönerek; "Diyecegin birsey var mi, baba?" dedi. Yasli adam bastonla zor yürüdügü kürsüye, o ana kadar suçlanmis olmanin utangaçligini hissettiren yüz ifadesiyle, hakime yöneldi. Tane tane konustu: "Askerligimi Reisicumhur köskünde bahçivan olarak yaptim. O bahçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime'mi de orada tanidim. Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim. Ilk evlendigimiz günlerin birinde, boyun agrisi nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa; boynundaki kireç sertlesir, kötülesir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansin, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun... Lafim geçmedi... O günlerde, tesadüf, bu çiçek kurumaya yuz tuttu. Ben ona: "Gece çiçek sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandirdim ve onu seyrettim. O sevdigim kadini, yavrusu bildigi çiçekleri sularken seyrettim. Her gece, o çiçek ben oldum sanki..." dedi adam. O yastaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle... "Her gece, o yattiktan sonra uyandim. Saksidaki suyu bosalttim. Sedef, gece sulanmayi sevmez, hakim bey... Geçen gece de... Yaslilik... Ben de uyanamadim. Uyandiramadim... Çiçek susuz kalirdi ama kadinimin boynu yine azabilirdi. Suçlandim...Sesimi çikartamadim..." O anda gazeteciler dahil, mahkeme salonundaki herkes agliyordu...

Bu öyküyü günceliçerik.blogcu dan aldım.

Tatil BittiArtık Buradayıııımmm...

On beş günlük tatilin ardından buradayım. Aslında epey uzun bir tatil ama yine çok çabuk geçti sanki. Tatilde zorlu kış koşullarına rağmen gezmeyi ve alışveriş yapmayı başardım :) Aynı zamanda dinlendim de. Vee okul saatlerine denk gelen, izleyemediğim programları izledim hemen hemen hergün. Hergün deniz manzaralı penceremizin önünde türk kahvemizi içtik annemle( o güzelim köpüklü kahvelerin resmini de çekmiştim ama ekleyemedim maalesef). En büyük zevklerimden biridir. Resmen kahve tutkunuyum. Hele bir de ılık bir kış günüyse ve penceremden içeri sıcak bir güneş demeti gelmişse değmeyin keyfime. Kedi gibi kurulurum koltuğuma kaldırabilene aşkolsun. Kış güneşinin tadına varırım. Yalnızsam bir de kitabımı alırım elime, dünyanın en mutlu insanıyım o an.
Daha neler yapmadım ki. Sinemaya gitme fırsatım da oldu. 'Ejder Kapanı' sinemadan çıktıktan sonra keyiflendiğiniz, kahkahalar attığınız bir film değil, aksine düşündüren ve bazı acı gerçekleri gördüğünüz, hüzünlendiğiniz bir filmdi. Kitaplara bakma fırsatım da oldu fazlasıyla. Her ne kadar aradıklarımı bulamamış olsam da :( Ayşe Kulin'in 'Bir Gün' adlı romanını aldım. Genelde yaptığım gibi okunmuş,orjinal ama ikinci el. Bir de eşimin sahaflardan benim için seçtiği yaşanmışlık dolu 'Kerime Nadir' kitaplarını da sayarsak üç tane daha kitabım oldu.Okudukça sizinle paylaşacağım.
Sevgiyle Kalın

BAŞKA DİLDE 'AŞK'


İzlediğim en keyifli filmlerden biriydi.Çok çok çok beğendim. Toplumda bugüne kadar hep farklı yorumlanan ve önyargılı olunan bir konu filmde bambaşka bir şekilde çıkıyor karşınıza. O 'özel insanlar' la empati kurabileceğiniz ve çok keyif alacağınız bir film. Kesinlikle gitmelisiniz. BEN bir kez daha izlemek isteyenlerdenim :)




19/01/2010

Gece'nin Kanatları


Konunun işlenişi bakımından çok etkilendiğimi söyleyemem ama çok doğal bir filmdi.Bazı filmlerin etkisi uzun süre devam eder ve üzerinde düşünmek istersiniz. Gecenin Kanatları o etkiyi yaşatmadı bana ama bunda filme gitmeden önce oyuncuların düşüncelerini dinlemiş olmamın etkisi olabilir.Filme gittiğimde, film hakkında fazlaca bilgiye sahiptim.Ama izlenmeye değer. Bu yıl fazlaca türk filmi gösterime girecek ve ben imkan buldukça gideceğim.

11/01/2010

Seven Ne Yapmaz?


Türk filmi tadında (ki öyle) çok keyifli ve bir solukta okuyabileceğiniz bir aşk hikayesi. Aslında Kerime Nadir'in ilk okuduğum kitabı 'Dehşet Gecesi' idi ve kitabın arkasında 'sakın onu geceleri okumayın' yazıyordu...Yorum sizin eğer hiç okumadıysanız büyük ustanın kitaplarından birini hemen seçin derim.
08/02/2010

Moskof Cariye Hürrem


Aslında itiraf etmek gerekirse kalın kitaplar beni hep ürkütmüştür ya sıkılır da okuyamazsam diye(ki çok da sıkılsam asla bir kitabı yarım bırakmam ama okumak eziyet olur bilmem benim gibi düşünenler var mıdır?) ama bu kitap gerçekten hoş ve sürükleyici.Okurken 'peki şimdi ne olacak?' demekten kendinizi alamıyorsunuz. Aslında Hürrem açısından bakıldığında çok farklı boyutlarda incelenebilecek ve bir kadının sorunlara kendince çözüm arayışını gördüğünüz bir roman. Bence kesinlikle okuyun derim. Kitap bittikten sonra 'Safiye Sultan' serisini de okumak istedim ama bulabilene aşkolsun, aramadığım yer kalmadı :(


08/02/2010

GÜNEŞ YİYEN ÇİNGENE


'Terkeden, aslında ilk önce terkedilendir.'
'Bir insanın kendini böyle kesin biçimde ikiye ayırabilmesinin faturası nedir acaba?'
'Ne evlenip, eski dostlarından elini eteğini çekecek şişirme bir kişilik, ne evliliğe karşı olduğunu yırtınıp, sonra ilk fırsatta çiçeklerle süslü bir arabaya kurulup, gelinliğinin fiyatıyla için için gurur duyacak bir sahte bağımsız ne de erkek düşmanı yanlış bir feminist!'
'Yaşam aslında bir, öncelikli seçim meselesidir!'
'Aşkın açık formülü; ortak amaçlara, benzer yollardan erişmeyi planlayan iki kişinin uygun şartlarda biraraya gelmesidir.'


10/01/2010

GENİŞ ZAMANLAR


İçinde farklı öyküler olan çok sürükleyici bir kitap. Neredeyse bir günde bitirecektim. Okurken hem merak ediyor hem de ne kadar gerçekçi olduğunu farkediyorsunuz. Yaşanan 'acı gerçekler'i çok güzel anlatmış.Keyif aldığım hiç sıkılmadığım bir kitaptı.


25/12/2009

Şimdiki Çocuklar Harika


Aziz Nesin'in okuduğum ikinci kitabıdır 'Şimdiki Çocuklar Harika'.İlki 'Havadan Sudan' adlı kitabıydı.Onu da okurken çok güldüğüm yerler olmuştu. Bu kitabıda okuyucuyu gerçekten gülümsetmeyi hatta yer yer kahkaha attırmayı başarıyor.Dili çok akıcı.Okuyucuyu gülümsetse de daha çok mesaj vermek için yazılmış.Anne, baba ve öğretmenlerin kendilerini çocukların gözünden görmelerini sağlıyor.Bunu yapmak gerçekten zor olsa gerek ama bu kitap amacına fazlasıyla ulaşmış ve okuduğum, hakkını veren kaliteli bir kitap.Anne, baba ve öğretmenlere şiddetle tavsiye ederim.

25/12/2009

EN SEVDİĞİM; AŞURE




Malzemeler:
1 kg buğday
250 gr nohut
250 gr fasulye
Yarım kg kadar kuru kayısı
Kuru incir
Yarım kg tuzsuz fıstık
Yarım kg tuzsuz badem
Yarım kg ceviz
1 adet portakal
1 adet portakalın kabuğu
1 adet limonun kabuğu
1 adet elma (kırmızı, tatlı olanlarından)
1 çorba kasesi kadar çekirdeksiz kuru üzüm
1 çorba kasesi çekirdekli siyah üzüm ve kuş üzümü karışımı
1 avuç kadar pirinç
1 avuç kadar bulgur
1 tutam tuz
2 su bardağı süt
3 çorba kaşığı kadar buğday nişastası
2 kg şeker

Süslemek İçin;
Susam
Çörekotu
Tarçın
Hindistan Cevizi
Nar

Hazırlanışı:
Buğday, fasulye ve nohut akşamdan ıslatılır. Ertesi gün tüm bunlar sıra ile düdüklü tencerede pişirilir. İlk önce buğday pişirilir ardından diğerleri pişirilir. Bu sırada kayısı ve incirler 3-4 parçaya ayrılır. Kayısı ve incirler ayrı ayrı biraz suda çok az haşlanırlar.(Kayısı kaynama suyuyla birlikte eklenir fakat incirin suyu aşurenin rengini bozacağından suyu dökülerek sadece incir eklenir.) Üzümlerin çöpleri ayıklanır, fıstıkların da kabukları temizlenir.Portakal ve limon kabukları ince ince doğranır.Elma ve portakal da ince ince dilimlenir.Cevizler elimizle iri parçalara ayrılır.Aşureyi yapacağımız tencereye önce buğday ardından da diğer bakliyatlar alınarak ara ara karıştırılarak pişirilmeye başlanır.Bulgur ve pirinç de eklenir.Daha sonra tek tek listede yazan malzemeler eklenmeye başlanır.
Portakal ve limon kabuğu aşureye farklı bir aroma verir. Süt ise hem kıvam verir hem de çerezlerden dolayı aşurenin kararmasını önler.Süt kesilmemesi için biraz ısıtılarak ilave edilmelidir.Nişasta ise önce biraz suda ezilmeli ardından aşurenin suyundan alınarak ılık hale getirilmeli ve daha sonra aşureye eklenmelidir.Nişasta da aşureye kıvam verecektir.Bu şekilde biraz kaynatıp tam olarak piştiğinden emin olunca ocaktan alınıp servis yapılabilir.

NOT: Üzerini süslemekte kullanacağımız susam ve çörekotunu biraz kavurursak daha lezzetli olacaktır. Badem ise biraz suda çok az süre ile kaynatılmalı ve kabukları soyulduktan sonra aşureye ilave edilmelidir.
Benim verdiğim ölçü ile çok miktarda aşure elde ediliyor.Ben bu miktarda, çerezi bol ve şekerli sevdiğim için böyle tercih ettim.Siz ölçüleri azaltabilirsiniz.AFİYET OLSUN
30/12/2009

Farklı bir hediye...




Hediyemde biraz emek olsun istiyorsanız bir önerim var. Hele de yeni yıl yaklaşırken 2010 Ajandası ile yapabileceğiniz güzel bir hediye. İhtiyacımız olan kişiye özel bir defter, ajanda ya da fotoğraf albümü olabilir. Bunu hazırladıktan sonra zevkine uygun saten kurdela seçmeliyiz. Seçilen kurdelalar defterin uzunluğundan biraz daha fazla olacak şekilde kesilir ve sıra sıra birbirinin üzerine binecek şekilde sıcak silikon ile yapıştırılır. İlk ve son sayfalar kurdelaların fazlalıklarını kapatmak için yapıştırılır. Sonrası ise sizin zevkinize kalmış nasıl süslemek isterseniz.Derya Baykal'ın kitabında görmüştüm hemen denedim. 'Yaşananların Ölümsüzlüğünde Katkım Olsun' diye hediye ettim.

14/12/2009

Kişiye Özel Bir Çerçeve İsteyenlere...


Bu tamamen kendi tasarımım.

İhtiyacımız olan malzemeler:
Yarım mukavva
İstenilen renklerde elişi kağıdı
1 adet asetat kağıdı
Süslemek için pul
İstenilen renkte saten kurdela
Silikon
Mukavva istenilen çerçeve ebatında olacak şekilde iki adet kesilir. Bir tanesinin ortası ister resmin büyüklüğünde istenirse de oval olarak kesilir.İki parça da elişi kağıdı ile kaplanır.Çerçevenin ön yüzü olacak bölüme asetat kağıdı yapıştırılır(cam görevi görmesi için)Bunları birbirine yapıştırmadan önce herbir parçanın üç tarafına mukavvadan şeritler yapıştırılarak boşluk oluşturulur. Tüm bunlar yapıldıktan sonra iki parça birbirine yapıştırılır.Böylece şerit yapıştırılmayan dördüncü kenardan resim konulabilecektir. Arkasına da ayak yapılır.Ayak iki tarafındanda düz olarak kesilirse hem yatay hem de dikey olarak kullanılabilir.Son olarak da üzeri süslenir. Ben pul ve saten kurdeladan yaptığım gülleri kullandım.Siz nasıl yapmak isterseniz.Dilerseniz renkli tüyler de kullanabilirsiniz.
18/12/2009

ÇİKOLATA KUTUSU




Teneke parfüm kutusunu değerlendirmek istedim ve ortaya böyle birşey çıktı. Bu takı kutusu olarak da kullanılabilir ama ben içini kaplamadım ve çikolata kutusu yaptım.Tercih sizin. İstenilen renkte saten kumaş,tül ve silikon tabancası ile kaplanan kutuyu kelebek ve tüylerle süsledim. Beğenenleriniz olabilir. Yorumlarınızı bekliyorum.

02/01/2010

Bu da kendim için :)



Daha önce 'Farklı Bir Hediye' başlıklı yazımda defter ve ajandaların süslenerek nasıl bu hale getirildiğini anlatmıştım. Beni bu fikirle tanıştıran Derya Baykal'a çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok güzel hediyelikler yapılabiliyor. Hediye amaçlı çok yaptım ama kendim için hiç yapmamıştım. Bugün kendime bir tane yaptım. Nasıl olmuş?

02/01/2010

HER SENE BAŞKA RENK...





















Ahşap görünüme sahip olan televizyon altını sprey boyalarla koltuklarıma uyacak şekilde boyadım. Görüntü olarak çok hoş gözüküyor hem de sıradan mobilyalara benzemiyor ayrıca el emeği de var. Hepsi bu kadar sadece sprey boya ile yapabileceklerinize bir örnek de benden.


02/01/2010

KIZ BEBEKLER İÇİN HEDİYE :)



İşte bu da yine defter kaplama yöntemi ile yapılan bir albüm. Kız bebekler için olanına bir örnek. Erkek bebekler için daha farklı modeller yapılabilir. Aynı teknikle düğün albümü ve nikah anı defteri de yapılabilir. Bunlar için beyaz sedefli kurdelalar, parlak taşlar,tüller, beyaz tomurcuk güller vs. kullanılabiliyor.

05/01/2010

Eski Dostum!!!!!!!!!


O kadar mutluyum, o kadar mutluyum ki anlatamam. Siyah düz saçlıydı o, asi, fanatik, saf, arkadaş, dost...
Yıllar sonra yeniden. On yıl, tam on yıl sonra yeniden. Ne çok özlemişim meğer...
Sıra arkadaşımdı ortaokulda,dostumdu, gitti, mektup arkadaşım oldu. Rüzgar esti sonra, daha da şiddetli savrulduk ayrı yönlere, yörelere. Uzun sürdü esintisi. Taa neden sonra farkettik birbirimizi nasıl olup da kaybettiğimizi. Bir ipucu yakaladım sonra. Yıllar sonra. Sürdüm izini. Ondan önce buldum en saf zamanlarımı, bu zamanlara şahit olanımı. Nostalji yaptık biraz, biraz günümüzden...
Canım arkadaşım; on yıl sonra yine bulduk birbirimizi, tekrar kaybetmemek dileğiyle...
Yeniden Hoşgeldin Özlem.
05/01/2010

YAŞAM; EN GÜZEL FİLM...


Aslında önceden yazdığım fakat bir türlü ekleyemediğim bu yazıyı sonunda ekledim :) Üzerinden biraz zaman geçti ama benim için anlamını yitirmedi. İşte o yazı :

Hayatım film olsun istiyorum bazen ya da roman. Ne güzel olurdu. İnsanın kendine dışarıdan bakmaya çok ihtiyacı var bence. Yaptıklarımı, belki de kendimin bile hatırlamadığı birçok şeyi izlemek. Nasıl bir duygu acaba? Öncesinde heyecan verici olduğu kesin ama insan herşeyle yüzleşmeye hazır mı acaba? Görmediklerini görmeye...
Bunu gerçekten isterdim. Ama mümkün olduğunca objektif olmasını da isterdim. Bu hayatımda alabileceğim en güzel hediye olurdu herhalde. Hayatımı anlatan bir film ya da roman... Kimbilir farkında olmadan yaptığımız ne çok şey var. Bir de bunların bedelini ödedik tabi. En ağır olanı da bu olsa gerek;farkında olmadan yaptıklarının bedelini ödemek. İşte bu ve bunun gibi birçok hüzün verici olayla birlikte yine hatırladığımız, hatırlamadığımız tüm sevinçleri, kahkahaları bir dizi görüntü olarak izlemek, dışarıdan biri gibi. Bu çok tuhaf. Bu imkana sahip olmuş insanları gerçekten çok şanslı görüyorum. Ama yaşananları onlara sormak gerek.
Son gittiğim film 'Melekler ve Kumarbazlar' gerçek bir yaşam öyküsü. Filmden çıktıktan sonra, gerçek kişilerin filmi izlemeye nasıl katlanabildiklerini düşündüm. Aslında yaşamlarının tamamı değil, sadece yaşamlarından bir kesitti anlatılan ama tüm yaşamlarını değiştirmeye yetmişti. Böylesine ciddi bir olayı film olarak izlemek gerçekten yürekli olmayı gerektirir.
Nihayetinde çok iyi düşünüp, iyi karar vermek gerek. Haa benim gibi nasıl olursa olsun bu benim hayatımdı izlemeye değer diyorsanız o başka, inşallah olur.
02/01/2010

YENİ YIIIIIILLLLL







Daha Aralık ayının ilk günü içimi kaplamıştı yeni yıl sevinci.Yeni yıl hep yeni başlangıçları çağrıştırmıştır bana, hayatımdaki sürpriz değişiklikleri vs.
Yeni yılın yaklaşması mutluluk verir bana heyecanla kaplanır içim.Yılbaşı kutlaması, bahanedir sevdiklerinle birlikte eğlenmek için, piyango biletleri; herkesin yeni yıl umudu. Yılbaşı çekilişi, kimin kime çıktığını merak ettiğimiz hatta meraktan çatladığımız :) Ne alsam diye düşünerek yeni yıla kadar geçirdiğimiz heyecanlı günler ve yılbaşı günü akşam üzerleri yaşanan tatlı telaş, sokaklarda koşuşturan insanlar ve belki de kar yağışının ilk anları...
Daha şimdiden herkese sağlıklı,mutlu, huzurlu,başarılı, güzel sürprizlerle dolu bir yıl diliyorum. Yeni yıl için dilenen tüm dileklerin kabul olması dileğiyle.
Hoşgeldin 2010.Hoşgeldin Yeni Başlangıçlar. Hoşgeldin Şans. Hoşgeldin Başarı...
27/12/2009