14 Ekim 2011 Cuma

Uzuuuunnn Bir Ayrılıktan Sonra...

Nereden başlasam nasıl anlatsam inanın bilemiyorum, ama şu bir gerçek ki hakikaten yoğun ve dolu dolu bir zaman dilimiydi ayrı kaldığımız dönem. Ki bu zamanı konu başlıkları ile özetlersem, şöyle bir liste çıkıyor karşıma;
1-Okulların açılması
2-Milli Eğitimin düzenlediği hafta sonu seminerleri
3-Antalya Konyaaltı 2. Kitap Fuarı
4- Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında gidilen galalar, kısa filmler, uluslararası filmler, konserler
5-Eylül ayı içinde kayıt yaptırdığım İngilizce ve İletişim kurslarının başlaması
ve bunların bir kısmının aynı tarihe denk gelmesi gibi sebeplerden dolayı yazamadıklarım birikti...
Tabii ben bu tempoyla oradan oraya koştururken bir de havaların düzensizliği eklendi üzerine ve hasta oldum :( Üç gün raporlu biriyim ve bir sürü ilaca sahibim :(
Şimdi söyleyin bana nereden başlayayım anlatmaya? Söz en kısa zamanda her birine ayrı ayrı değinerek anlatacağım hepsini. Ama biraz zaman lazım iyileşmem için. Bir halsizlik, Bir isteksizliktir gidiyor. En kısa zamanda enerjimin artması dileğiyle.... Sevgiyle Kalın...

9 Eylül 2011 Cuma

Okuduklarım, Okuyamadıklarım :)






Totemim var totemim :)))))))) Düşündüm de ne zaman birden fazla kitap alsam, ilkini okuyorum diğerleri kalıyor. İlla ki bir tane alınacak, okunup bitirilecek ve heyecanla gidilip yenisi alınacak. Eğer böyle yapmazsam, okunmayı bekleyen kitaplar beni stres sokarken, onlara duyduğum heyecan da azalıyor ve gidip başka bir kitap alıyorum dolayısıyla da evdekiler kitaplıkta bekliyor. Bu huyumu keşfetmeme rağmen bazen dayanamayıp fazla kitap alıyorum. İnci Aral'ın Yeşil ve Mor adlı kitaplarını birlikte almıştım.Yeşil bitti ama Mor??? Araya Sunay Akın'ın İstanbul'un Nazım Planı adlı kitabı girdi. Sunay Akın imzalı hemde. Tam kendimi motive edip Mor a başlayacaktım kiii bugün yine dayanamadım sahafın önünden geçerken, veee üç tane, sahibi tarafından (deri) ciltlenmiş ikinci el kitaplar aldım.Totemimden vazgeçtim hepsini okuyacağım :))))
DİPNOT: Okuduğum kitaplarla ilgili yorumlarımı size yazamıyorum uzun zamandır. Farkındayım, ama yoğun bir süreçten geçiyorum, malum okul başladı:)))

3 Eylül 2011 Cumartesi

AY

Bir akşam annem arayıp Ay tutulması var unutmadın dimi? diye sorana kadar balkonumdan Ay ı izleyemediğimi farketmemiştim. Hoş evimde ilk yazım ve balkon sefaları başlamamıştı henüz. Bu duruma çok üzülen ben, etrafımızda bize çok da yakın olmayan yüksek binalara kızmaya başladım. Akşamları onlara bakıp sitem ettim tüm yaz. Ta ki bu geceye kadar! Balkona çıktım, sandalyeye oturdum, başımı yukarı kaldırdım veeeeeeee BÜYÜLENDİM! Ay bütün haşmetiyle bana göz kırpıyordu! Ve hayatımın en anlamlı (okul yıllarımda şiir yazmayı denemiş hüsrana uğramıştım) dizeleri döküldü ağzımdan;
Balkonumdan Ay'ı gördüm ilk kez
Bir dilim portakal gibiydi
O da tamamlanmamıştı
Benim gibiydi...
Üzeri bulutlanana kadar izlediğim ay, ilhamıyla bu dizeleri bırakıp veda etti. Yarın gelir mi? Bilmem. Ama onu görünce içimde yayılan büyük mutluluk dilerim ben ölene kadar devam eder...

31 Ağustos 2011 Çarşamba

OKUMAK OKUMAK OKUMAK



'Bugünlerde Ne Okuyorum' bölümünü açtığımdan beri okuduğum kitapları orada yayınlıyorum ama sürekli değiştirdiğim için geçmişi görmek pek mümkün olmuyor. Bu nedenle ben de en son bu konuda yazdığımdan beri neler okumuşum bir özet geçeyim dedim.Bakalım neler okumuşum;







30 Ağustos 2011 Salı

KUTLU OLSUN!


Zafer Bayramımız ve Ramazan Bayramımız herkese kutlu olsun!
DİPNOT: Eskiden dini bayramlar ile resmi bayramlar aynı güne geldiğinde mahya ışıklarında aynı yazı yazardı: ATATÜRK!!!

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Ruhum Çocuk Kalıyorsa; Alice Sayesinde...

Uzun bir aradan sonra Merhaba! Herkesin Ramazan ayı mübarek olsun.Bu güzel ayda, hele de Antalya'da iseniz her ne kadar sıcaklarda oruç tutmakta zorlanıyorsanız da bu yaz akşamlarında eski Ramazanları yaşıyor ve en güzel Ramazan eğlencelerine tanık oluyorsunuz. Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne sonsuz teşekkürler! İşte bu ramazan eğlenceleri aralıksız tam bir ay sürüyor. Benim için en güzel yanı Sunay AKIN ve Mahya Işıkları adlı program. Sunay AKIN Ramazan ayı boyunca her cuma bizlerle birlikte olacak. Dün akşam üçüncüsü gerçekleşen programda daha önceki programlarda da olduğu gibi hem çok duygulandık hem çok mutlu olduk hem de bilgiyle donandık. Ben kendisine ayaklı kütüphane diyorum, keşke yanında yöresinde olabilsem de bu kaynaktan her dakika doldurabilsem içime, kendisinin de dediği gibi ' Sunay AKIN ırmak olup aksa herkes alabildiğini alır' , müthiş bir hayranlık duyuyorum zekasına, kurduğu bağlantılara. Günümüzde zamana yolculuk Sunay AKIN'la mümkün bence. Dün akşam neler anlattı neler. Hepsine yer vermek isterdim ama orada olmak, onun ağzından dinlemek daha güzel. Dün Alice Harikalar Diyarında kitabı ile ilgili öyle şeyler anlattı ki paylaşmak istedim. Neden sadece bu konuyu paylaşıyorum, çünkü çocukluğumda okuduğumda en çok etkilendiğim ve unutamadığım, her hatırladığımda kendimi büyülenmiş gibi hissettiğim ve içimi bir anda mutlulukla dolduran bir masal olması. Sunay Akın bu konuda neler mi anlattı, işte cevabı; Alice Harikalar Diyarı adlı masalın yazarı Lewis Carroll' ın asıl ismi Charles Lutwidge Dodgson'dır. Fotoğraf makinesinin ortaya çıktığı yıllarda bir fotoğrafın çekilmesi tam yarım saat sürüyordu. Evet tam yarım saat! Ve bu yarım saatlik zaman diliminde sizin hiç kıpırdamadan poz vermeniz gerek. Peki bir çocuğa bunu yaptırabilir misiniz? Küçük çocukları fotoğraflamayı seven Lewis Carroll, çocukların kıpırdamadan durmaları için onlara çeşitli masallar anlatıyor ve bu masalların eğer kıpırdarlarsa bozulacağını söylüyor! Birgün öyle bir fotoğraf çekti ki, bu fotoğraftan çok etkilendi ve kendine sordu; masalı dinlerken, bu küçük kız çocuğu neler düşünüyordu acaba? İşte bu fotoğrafa bakarak bir kitap yazdı ve kitaba da bu küçük kızın adını verdi: Alice Harikalar Diyarında! Benim yazının başında yer verdiğim resim mi? Evet işte o bu kitabın yazılmasına sebep olan Alice! Ben çok etkilendim, umarım siz de bu uzun yazıyı sonuna kadar okumuş ve benimle aynı duyguları paylaşmışsınızdır. Bu arada önemli bir bilgi daha: Sunay Akın'ın anlattığına göre bizim okuduğumuz Alice Harikalar Diyarında masal kitabı aslının özetinin özetinin özeti imiş. Orjinal halini bulabilirsem okumak isterim. Sevgiyle kalın...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

MUTLU :)

Sevdiklerim sürpriz yapmış bana. Leman Kültür de kutladık doğum günümü. O meşhur şarkı eşliğinde geldi pastam ve tüm Leman çalışanları. Çok eğlenceliydi, gülmekten pastayı kesemedim :) Happy Birthday'in komik versiyonu çalmaya devam ederken oradaki herkes de alkış tutuyor benim için. Bahşişini alan garson bıçağı verdi de pastamızı kestik. Dilek tutmayı da ihmal etmedim tabii :) Annem, kardeşim ve eşim. Hediyelerimi de aldım sonra. Çok güzeller, bir ara koyarım resimlerini. İki altın kolyem daha oldu:) Biri melek, diğeri ay-yıldız figürlü. Böyle güzel daha nice yıllar diledim kendime :) Bu arada arayıp doğum günümü kutlayan tüm arkadaşlarıma da var oldukları için teşekkür ettim. İnsanın arkadaşlarının olması ne güzel dimi! Hatırlamak gerek!

10 Temmuz 2011 Pazar

İYİ Kİ DOĞDUM...




İyi ki doğdum, bak ne güzel bir kız oldum... diye devam eden Nil Karaibrahimgil şarkısını söylediğim yılları anımsayıp gülümsedim bugün.Çünkü bugün benim doğum günüm, sarhoş değilim ama yastayım, sebep mi: YAŞLANDIM! Şaka şaka. Bu sebepten değil ama ne bileyim yastayım işte. Doğum günleri muhasebe günleridir benim için, e hafif depresif olduğumda hesaba katılırsa, öyle eğlenceli geçen partilerle kutlanan doğum günlerim olmadı hiç. Hele ki arkadaşlarla kutlanandan hiç olmadı. Temmuzun ortasında kimi bulursun ki, herkes tatilde.Bütün kış okulda arkadaşlarımın doğum günlerini kutlayan ben kendi doğum günümde 'ama bu haksızlıııkkk' çığlıkları atardım :) Neyse gelelim bugüne yirmi sekiz mi oldum, yirmi dokuzdan gün mü aldım bilmiyorum, bilmekte istemiyorum, soranlara 83'lüyüm deyip geçiyorum. Zaten o hesaplara hiç girmeyelim, girdik mi yüzyılın sorunu oluyor :) Böyle işte, iyi ki doğdum.Doğum günlerinin hayatımın en önemli olayı olduğu yıllardan, anlamını yitirdiği, buruk kutlanan yıllara geleceğim aklıma bile gelmezdi...gerisi bende kalsın...

15 Mayıs 2011 Pazar

Müjdat GEZEN

Müjdat GEZEN günüydü bugün bizim için. Her yönüyle mükemmel üstat bize çok anlamlı anlar yaşattı. Buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Kaçıranlar derdine yansın! İyi ki varsın Müjdat GEZEN!

5 Mayıs 2011 Perşembe

BAŞLIK DÜŞÜNMEDİM

Birşeyler yazmak geldi içimden, ne hakkında, ne üzerine olduğunu bilmeden aldım kalemi kağıdı elime. Böyle zamanlarda çok rahat ve huzurlu hissediyorum kendimi, yazmak iyi geliyor. Ardı arkasına birçok şeyden bahsedebilirim şu anda. Son zamanlarda neler yaptığımdan mesela... Yoğunluk seviyesi hiç düşmeyen hatta zaman zaman artan haftalar hızla akıp gidiyor hayatımdan, neredeyse bir yıl daha bitecek hiç dinlenme fırsatı bulamadan. Bazen ben mi plansız çalışıyorum diye düşünüyorum ama hakikaten hiç dinlenmeye zaman ayıramıyorum. Belki de dinlenme anlayışımı değiştirmem gerek. Önceki yıllarda daha fazla işler yapmama rağmen kendime zaman ayırabiliyordum, hatta zaman zaman canımın sıkıldığı, ne yapsam acaba diye düşündüğüm anlar bile oluyordu. Ne komik, şimdi tam tersi bir hayat yaşıyorum. Aradaki farka bakıyorum, ne değişti diye, çok fazla şey değişmemiş aslında. Önceleri küçük yerlerde yaşamıştım, ulaşımla vakit kaybetmiyordum mesela. Bunun gibi küçük şeyler değişmiş aslında ama hayatta fark yaratan şeyler 'küçük şeyler' değil midir aslında? Düşünüyorum da şimdi o kadar vaktim olsa kütüphaneler devirebilirdim. Doya doya kitap okuduğum geniş zamanlara hasret kaldım. Umudum yaz tatiline. Gerçi insanoğlu nankör, değil mi? Yaz tatilinde de sıkılırmışım :) Yok yok söz veriyorum sıkılmayacağım, bol bol dinleneceğim inşallah. Yoğunluktan ertelediğim şeyleri telafi etmeye çalışacağım, her ne kadar 'ertelemeye' karşı biri olsam da ( zira telafi edebilecek kadar vaktimiz olmayabilir , nihayetinde ölümlüyüz.) Hayatıma kattığım diğer bir değişiklikten bahsedeyim. Yaklaşık iki aydır bir spor salonuna gidiyorum. Düzenli olarak gitmeye çalışsam da arada devamsızlıklarım oluyor. Şimdi mesela. Şu anda orada olmam gerekirken bu yazıyı yazıyorum. Neden mi? (Umarım) baharın son yağmurları, gök gürültüleri, şimşekleri var dışarıda. Koltuğun bir köşesine sindim hem korkuyor hem yazıyorum. Neyse plates, yoga, latin aerobik, step aerobik ve fitness yapma fırsatı buldum salonda. Çok memnun olduğum ve pozitif elektrik aldığım bir rus hocam var. Çok seviyorum onu. Derslerimiz adeta terapi gibi. Hayatımdaki mutlu edici 'küçük şey' ; spor yapmak. Kendimdeki ilerlemeyi gördükçe mutlu oluyorum. Bakın, yazacak birşey yokmuş gibi görünse de birçok şeyden bahsedilebiliyor. Şimdilik bu kadar. Tekrar yazmak, daha sık yazmak istiyorum. Görüşmek dileğiyle...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

FIRILDAK



Dün akşam izledik bu oyunu.Hakkında fazlasıyla yorum yaptık, tartıştık. İzlerken ise kah düşündük kah ağlanacak halimize güldük. Bildiğim kadarıyla önümüzdeki günlerde farklı illerde merak edenler izleme fırsatı bulacaklar, onlara iyi seyirler diliyorum:) Peki izleyeniniz var mı?

20 Nisan 2011 Çarşamba

BEN GELDİİİİMMMMMMMMM:))))))))))))))))))))))

Sonunda engelleme kalkmış.Biraz önce yine bir şansımı deneyeyim diye baktım, yine o kırmızı yazının çıkacağını sanmıştım ama açılıverdi bloğum.Çok mutluyum:) Artık kavuştum bloğuma, kalbime :) Yeniliklerle burada olacağım inşallah!Herkese sevgiler...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Bir Kitap Okudum ve Hayatım Değişti!

Bir kitap okudum ve hayatım değişti. İnanmayacaksınız ama öyle oldu. Kişisel gelişim kitaplarına karşı antipati geliştirmiştim. Zira yaşadığımız topluma uymayan başarı öyküleri ve öğütlerle doluydu çoğu. Şöyle yaparsan huzurlu yaşarsın, böyle yaparsan mutlu olursun, buna inanırsan zenginlik kaçınılmaz gibi bir sürü vaatler (ben kalıpların işe yaramadığını kişinin kendine özgü yöntemleriyle hayatını çizdiğine inanmıştım). İşte bu sebepten 'okumuyorum arkadaşlar' diyordum. Bir arkadaşım bana bu tarz bir kitaptan bahsettiğinde yine aynılarını söyledim. Aradan bir zaman geçip, elimdeki kitaplardan seçim yapamadığım bir gün 'hadi' dedim, 'senin şu kitabı ver de okuyayım ve bakayım dediğin kadar var mıymış?'. Sağolsun verdi ve ben yine önyargılarımla başladım kitabı okumaya. İlk başlarda pek sarmadı ama başladığı işi bitirme alışkanlığına sahip biri olarak bu kitabı da bitirmeliydim. Okudukça 'denemeye değer', 'neden olmasın' gibi cümleler kurmaya başladım. İyi ki de yazılanları deneme sabrını gösterebilmişim. Denediklerimde başarılı olunca kitaba karşı ilgim de arttı doğal olarak. İşte bu süreçte tıpkı kitapta yazdığı gibi (daha önce de denediğim gibi) bir sabah uyandım ve sevinçten havalara uçarak bugünün çok özel ve güzel bir gün olacağını söyledim bağırarak :) Evrene mesajlarımı da göndermeyi ihmal etmeden:) İşte o gün değişti hayatım. Öğleye doğru (henüz memlekete tayin isteyebilmem için iki yıl daha beklemem gerekirken ve bütün planlarımı da ona göre yapmışken) tayin isteme (şansı)hakkı doğduğunu ve bunun bu seneye mahsus bir uygulama olduğunu öğrenince bu günün gerçekten güzel bir gün olduğuna karar verdim. Tüm bu anlattıklarım geçtiğimiz mayıs ayında gerçekleşti. Artık memleketimde görev yapıyor ve kendi evimde oturuyorum. Tamam kabul ediyorum kitabın etkisi bir zaman sonra geçiyor ama ben motivasyonumu kaybettiğimde okuduklarımı hatırlayıp silkeleniyorum. Ama o zamanla bu zaman arasındaki fark; artık olumlu düşünmenin, kararlı olmanın ve gülümsemenin gücüne her şeyden çok inanıyor olmam. Dua etmenin güzelliğine ve gücüne zaten diyecek bir şeyim yoktu. İşte böyle... Emin olun arkadaşlar denemekle hiç birşey kaybetmiyorsunuz ve emin olun denemeye değer. Beyninizi olumsuzluklardan kurtarmak hayatta yapacağınız en önemli ve gerekli şey. Gerçekten de hayatınız değişecek, istedikleriniz sizi hemen bulmasa bile ruhen güzelleşmek her şeye değer. Bununla ilgili tabi ki çok kitap var bana 'SECRET' denk geldi. Belki onu okumak istemem de kaderdi bilemem. Ama hangisini okursanız okuyun yukarıda yazdığım duanın, olumlu düşünmenin, kararlılığın ve gülümsemenin gücünü keşfettiğinizde( yaşadığımız hayatın koşuşturmaları içinde unuttuğumuz) hayatınız değişecek!

20 Şubat 2011 Pazar

Safiye Sultan!


Bildiğiniz gibi Safiye Sultan serisini okuyorum. İkinci cildini yarıladım, hatta biraz geçtim bile. Şimdilik özetliyorum; hani hep Hürrem Sultan konuşuluyor ya (ki ben farklı düşündüğümü Moskof Cariye Hürrem başlıklı yazımda belirtmiştim.) Safiye Sultan'ı okuyunca Hürrem'e haksızlık edildiğini düşündüm. Gerçekten olağanüstü şeyler yapmış ve okudukça daha neler yapmış diye merak ediyorum. Çok farklı bir kişilikmiş vesselam. Okuyunca neden hala adından sözedildiğini anlayacaksınız siz de.Okuyanlarınız varsa zaten ne demek istediğimi daha iyi anlar. Entrika sözcüğü bu kitaba daha çok yakışmış sanki ( 'Hürrem de entrikamı çevirmiş ' diyorum okurken). Yazar olayları bir hadımın ağzından anlatıyor. Gerekçesini ise;' kadın ve erkek dünyasını aynı anda gözlemleyebilecek olan yalnızca onlardı' diye yazıyor.Düşününce mantıklı bir tercih gibi görülüyor ne dersiniz?

18 Şubat 2011 Cuma

Düşünen Adam


Üniversite yıllarımda alanım gereği psikoloji görüyorduk ama ben derslerin dışında da merak sarmıştım bu konuya. Hatta bir hocamızın Popüler Psikiyatri isimli aylık dergiye üye olduğunu görüp içeriğini incelemiştim ve bir süre takip etmiştim bu yayını. Dergi 'Düşünen Adam' konulu bir bölüm açmıştı. 'Sizce ne düşünüyordur?' diye.Herkes yazılar gönderiyordu ve seçilen yazı o ayki dergide yayınlanıyordu. Bende bir yazı yazmıştım bu konu üzerine ama gönderip göndermediğimi hatırlamıyorum ne yalan söyleyeyim.Yıl 2004 falandı herhalde. İşte benim 'Düşünen Adam' konulu yazım:
Çikolata tadında bir hayatı düşünüyordur belki de. Nasıl mı?Hani kendini sevdiğin anlar vardır ya, yaşamın her anından zevk alırsın. Nefes alıp vermek kadar güzel birşey yoktur. Herşey o kadar tatlıdır ki. Ağaçlara bakarsın, insanlara, denize, herşey o kadar kendi halindedir ki. Hani herşeyi olduğu gibi kabul ettiğin anlar. Mantıklı düşündüğünü ama duygularına da kulak verdiğini hissettiğin anlar. Sabah uyanınca aynaya bakıp 'bugün çok güzel bir gün olacak' dediğin anlar. İşte böyle anlardır insana 'hayat çikolata tadındadır' dedirten. O kadar özgürsündür ki kendi içinde, tek başına dolaşmaktan o kadar büyük keyif alırsın ki... Her anı olduğu gibi kabul eder ve en iyi şekilde geçirirsin. İşte böyle anlar. Belki de bunun hayalini kuruyordur.
Belki de mayhoştur hayat ona göre. Acıları düşünüyordur, hüzünlü gülümsemeleri, yanında olamayanları... Terkedilişleri, deneyimsizlikleri, ukdeleri ama yine de arasıra da olsa içten attığı kahkahaları. İstemeden kırdıklarını, boynuna sarılıp ağladıklarını... Belki de insanlara kızıyordur içinden. Yaşanacak güzel günlerin değerini bilmedikleri için. İçinden geldiği gibi yaşamadıkları için. Haykırıyordur onlara, sesi duyulmasada;
'Gülmek mi istiyorsun?Gül. Ağlamak mı? Ağla.
Sarıl boynuna en sevdiğinin, korkma.
Hiçbirşey içinde kalmasın. Hayat çok kısa.
Utanma af dilemekten ya da sevdiğini söylemekten. Yap herşeyi, anlat duygularını. Bırak sana çılgın desinler, duygularını paylaş' diyordur. Kızıyordur ona kulak vermediğimiz için ama yine de bir ümidi vardır onu duyacağımıza dair. Çünkü mutluluktur onun için en önemlisi.
Ama bence 'HERŞEYE RAĞMEN ÇOK GÜZELDİR HAYAT VE İNANIN ÇİKOLATA TADINDADIR' diyordur.
Daha önce hiç bu konuda düşünmüşmüydünüz? İşte bunun için bir fırsat. Belki sizinde bu konuda paylaşmak istedikleriniz vardır ya da konu hoşunuza gitmiştir ve bir yazı yazıp paylaşırsınız benimle :) Sizce ne düşünüyor?

15 Şubat 2011 Salı

Bu Ne İncelik...


Sabah sınıfa gelen öğrencilerimi karşılarken, bir velim çocuğunu sınıfa gönderdikten sonra , birgün önce yaşananları anlattı bana. Meğer benim minik kuzum dün bütün gün 'anneee bugün sevgililer günü ben öğretmenime çiçeksiz gidemem anne gidemeeemmm' demiş durmuş. Sağolsunlar çok güzel bir kırmızı gül getirmişler ama benim kuzumun inceliğine ne demeli :) Onun ailesine söyledikleri aklıma gelince kocaman bir gülümseme yerleşiyor yüzüme zira hislerden ve incelikten anlamayan ne büyükler var! Hep söylerim insanoğlu büyüdükçe (ne bileyim uygun kelimeyi bulamadım bozulmak gibi birşey) bozuluyor diye ve bundan korkuma inadına çocuk olasım gelir.Bu anlamda şanslıyım çünkü bana hergün saflığı hatırlatan yaramaz kuzularım var :)

13 Şubat 2011 Pazar

Sevgililer Günü :)


j

Taatil Bittiiiiiii :(

Eveeet on beş günlük yarıyıl tatilimiz de bugün sona erdi. Yarın iş başı. Ne yapalım durumu benim gibi olanlar için üzgünüm:) Benim misafirlerim vardı: birlikte vakit geçirmek güzeldi elbet gezdik, tozduk, güldük, yedik ,içtik... Fakat benim gibi tatil için dinlenme bol bol kitap okuma ve film izleme gibi hayaller kuran biri için duruma, misafir sonrası süren iki günlük temizlik faslını da eklediğimizde tatil yapamadan okula başlayacak birinin ruh hali çıkıyor ortaya. Alıştım sayılır aslında son dört yıldır yaz tatıllerımız bile dolu geçiyor ve bir bakıyoruz ki dinlenemeden okullar açılmış. Umudum bu yaza:( Bakalım nasıl geçecek? Kendimi gezmeye, tozmaya, dinlenmeye programlıyorum secret ın gücü neredesin? :)))) Veee işte tatil hayalim :)

29 Ocak 2011 Cumartesi

15 Tatil :)


Eee öğrencilerle birlikte biz öğretmenler de tatile girdik ve sanırım dinlenmeye onlardan daha çok ihtiyacımız var :) Ne de olsa yoğun bir ikinci dönem bizi bekliyor. Herkese iyi tatiller diliyorum. Benim tatil hayalim ise bol bol dinlenmek :) Tatil dönüşü görüşmek üzereeeeee...

12 Ocak 2011 Çarşamba

Bir Kız Vardı Çok Güzeldi...





Benim minik öğrencilerim zaten çok özel bir dönemdeler(okul öncesi dönem), onların bu dönemdeki mantık yürütme ve espiri anlayışlarına hayranım.Bunun yanısıra bazı önemli konular oluyor ki işte bu noktada söyleyecekleriniz çok önemli. Ya mutlu edersiniz ya da karamsar. Gelelim başlıktaki güzel kız meselesine.Bir miniğim bugün yanıma gelerek 'Öğretmenim dün parka gitmiştik, orada bir kız vardı çok güzeldi, upuzun saçları vardı(öğrencimin saçları kısa) o kadar güzeldi ki öğretmenim, bööööylee çok güzeldi işte' diyor ve anlatırken bakışlarından anlıyorum ki biraz üzgün, biraz mahsun, bu duyguyu biryerden tanıyorum diyorum kendi kendime.Kendine güven duygusunu kaybetmemesi, kendisiyle barışık olabilmesi ve kendini sevmeyi hiç bırakmaması için yapacağım konuşmanın onu mutlu eden bir yanıtı olması gerekiyordu. Bunu canı yürekten istedim ama daha altı yaşında bir çocuğa bu nasıl anlatılırdı ki? 'Bak yavrum' dedim.' Tüm insanlar birbirinden farklıdır, hepimiz kendimize özel yeteneklerle yaratılmışız, anne babalarımızla bile farklıyız. Herkesin kendine göre güzellikleri var senin gözlerin güzel başka arkadaşlarının saçları ( Aslında kendini sev demek istedim, bunu tam anlamıyla anlaması için çok zaman geçmesi gerektiğini bilerek...)ve sen çok özelsin herkes birbirinden farklı olarak özeldir, eminim o kız da senin ne kadar güzel bir kız olduğunu anlatıyordur'dedim. Gerçekten mi öğretmenim der gibi baktı, iki fener gibi ışıldayan gözleri ve yüzündeki gülümseme okul bitene kadar sürdü.O artık kendini hep sevecek hep özel hissedecek, farklılıkları olduğunu bilecek, kendine güvenecek, belki de ileride bunları anımsayıp gülecek...

8 Ocak 2011 Cumartesi

FINDIKKIRAN


Antalya'ya tayinimin çıkmasıyla birlikte buranın nimetlerinden faydalanma ve uzakta olduğum yılların acısını çıkartabilme çabasındayım:) Fırsat buldukça düzenlenen etkinliklere katılmaya çalışıyorum. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşmıştım (Bkz.Doğan Cüceloğlu ve Antalya 1.Kitap Fuarı başlıklı yazılarım). Aralık ayında Antalya Devlet Opera ve Balesinin düzenlediği Anna Karenina adlı temsile gitmiştik ve büyük bir hayranlıkla izlemiş en kısa zamanda diğer temsillere de gelmemiz gerektiğini konuşmuştuk eşimle.Nitekim yine Aralık ayında olan, benim kaçırdığım ve çok üzüldüğüm temsillerden biri 15 Ocak'ta tekrar var ve eminim ki Anna Karenina gibi kapalı gişe oynayacak.İşte o temsil: FINDIKKIRAN. Oyunun konusu hakkında tüm bilgilere ve diğer şehirlerdeki tüm temsillere http://www.dobgm.gov.tr adresinden ulaşabilirsiniz.Ayrıca yarın da Afyon Gezisine gidiyorum :) Anlaşılan leyleği havada gördük :)

6 Ocak 2011 Perşembe

Bir Yudum Mutluluk :)


Tam bir kahve tutkunu olduğumu daha önce de söylemiştim sanırım.Her türlüsünü sever her türlüsünü içerim.Buna rağmen çok fazla çeşit bildiğim söylenemez klasik çeşitleri tüketiyorum daha çok. Türk kahvesi,damla sakızlı türk kahvesi, sütlü gold kahveler (kendi üçü bir aradamı yapıyorum yani:))Dışarıda içtiğim vakitler filtre kahveleri deniyorum ama biraz sert geliyorlar. Yalnız şöyle bir durum var ki sevdiğim lezzetlerden de vazgeçemiyorum.Mesela ne zaman Starbucks Coffee http://www.starbucks.com.tr/ gitsem içimden bu sefer farklı bir aroma deneyeceğim diyorum ama her seferinde de çikolata soslu whıte chocolate mocha karşısında yeniliyorum.Şimdi bile kokusu burnumda tadı damağımda(neyse ki geçen pazar içtim:).En kısa zamanda gidip yine onu içeceğim :) ve sanırım hiçbir zaman Starbucks'ın diğer lezzetlerini tadamayacağım...A bir de o sıcak yaz günlerinde insanın içini serinleten frappuccino unutulmamalı :) Ne yapayım elimden gelse kendi yerimi açıp bir kahve markası olacağım :)